top of page
Sizin için Seçtiklerim:
  • Facebook
  • Instagram

Günümüzün Önemli Problemlerinden: Panik Atak

  • arzununrenklidunyasi
  • 4 Haz 2018
  • 4 dakikada okunur

Herkese Merhabalar, kısa bir aradan sonra sizlerle yeni konuyla beraberiz. Günümüzde özellikle metropopllerde yaşayan insanların ağzından en çok duyduğumuz problemlerden biri Panik Atak...

Bende bu paylaşımımda sizlerle psikolog arkadışım Fatma lap'ın hazırladığı Panik Atak üzerine çalışmayı paylaşıyorum. Umuyorum ki bu konuyla alakalı aklınıza gelecek sorulara yanıtlar bulursunuz:

Pan; yunan mitolojisinde kırın ve çobanların tanrısıdır. Yarı keçi yarı insan halinde tasvir edilir. Kırlarda aniden insanların karşısına çıkıp görüntüsüyle insanları korkuttuğu için "panik" sözcüğü buradan türemiştir.Yani panik; birdenbire gelen güçlü korku, ansızın içi kaplayan önlenemez dehşet duygusudur.


İnsanın tehlike karşısında geliştirtiği üç tür tepkisi vardır.

1-Savaşma: Karşıdaki tehlike ya da tehdit ile mücadele etme, onunla savaşma ve onu alt etme

2-Kaçma: Baş edilemeyen tehlike karşısında hayatta kalabilmek için ondan kaçma ve uzaklaşma

3-Donma: Tehdidin uzaklaşması, tehlikenin geçmesini için bekleme

Tehlike ve tehdite verdiğimiz tepki, temel ve ilkel bir hayatta kalma tepkisidir. Bu nedenle de, çeşitlilik ve değişiklik göstermemektedir. Gerçek ve somut tehlikelere de, soyut ve algılanan tehlikelere de benzer tepkiler verilir.


İnsan mekanizması tehlike veya stres anında hissettiği endişeye bağlı olarak bir takım bedensel tepkiler verir. Kalp atışlarının artması, solunumun sorunları, göğüste ağrı, üşüme, titreme, uyuşma, kontrolü kaybetme, ölüm korkusu vb...


Örneğin köpek korkusu olan bir kişi, korku duygusu içinde bedensel ve psikolojik tepkiler verir. Bu doğaldır. Ve insanın korktuğu nesneler olabileceği gibi, belirsizlik karşısında endişeleri de olabilir. Korkularımızı ve endişelerimizi biliyorsak ve sağlıklı yollarla baş etmeye çalışıyorsak, rutin hayatımızı sürdürebilecek durumda isek zaten sıkıntı da daha az yaşarız.


Bazen de karşımızda görünürde stresli bir durum yokken, ansızın bedenimizde ve bilincimizde kötü birşey olacağını düşünüp, kişi panik duygusu geliştirip, yaşar. İşte psikolojik alt yapılı bu süreçte; algılarımızın hassasiyeti ile bedenimizdeki olup biteni yanlış değerlendirip, kısa zaman içinde panik duygusuyla atak yaşanır. Kişi bu durumu, bilinçsizce geliştirdiği için yaşadığı semptonları, kalp krizi geçirme, nefes alamama vb ölebileceği endişesiyle hastanelere başvurur. Ancak yapılan tetkikler sonucunda bazen biyolojik bir neden bulunamaz ve hasta şaşırır. İşte bu kişiler için panik atak geçirmiş denilir.


Bazen panik nöbet yaşanır ve biter. Bazen de panik atak yaşayan kişi işin içinden çıkamaz. Endişesi iyice artar, hayat kalitesinde düşüş yaşar ve bazı alışkanlıklarını yapamama ve hatta kaçınma davranışı geliştirir. “Panik atağı tekrar yaşarsam” beklenti endişesi oluşur. Tekrarlayan panik ataklar yaşar. Buna da panik bozukluk denilir.

Bazen panik atakların altında biyolojik ve genetik özellikler, erken yaşantılar: yitirmeler ve ayrılıklar, aile çevresi ve kişilik yatabilir.

Panik atağı kendi yarattığım hayali bir vaka örneği ile somutlaştıralım:

“Eylül 23 yaşında, yükseklisans öğrencisi ve aynı zamanda bir anaokulunda ingilizce öğretmenidir. Üniversiteyi kazanınca Kocaeli nden İstanbul a gelir. Önceleri öğrenci yurdunda kalır, sonra üç öğrenci arkadaşı ile birlikte bir ev kiralayıp ailesinin desteği ile hayatını devam eder. Ev arkadaşlarından biri üniversite bitince ayrılır ve Eylül, Çiğdem le birlikte hem çalışıp hem okumaya devam ederler.

Eylül kız arkadaşlarıyla bir gece partisi sırasında aniden ve beklenmedik yaşadığı bu durumun tekrar olmasından endişe duyduğundan, bu tür sosyal aktivitelere bir bahane uydurup gitmekten kaçınır.

Eylül yaşadığı panik atağını şöyle anlatır. “O akşam kızlarla Ayşe nin evinde italyan mutfağını yaşayalım istedik ve makarna ile kırmızı şarap yemek içmek için saat:20.00 gibi toplandık. Hepimiz bir arada olmaktan mutlu ve keyifliydik. Yemek masasında keyifli bir konu üzerinde gülüşüyorduk. Henüz yemek faslımızın başında aniden kendimi çok kötü hissettim. Kalbim küt küt yerinden çıkacak gibi atıyor, soluk alıp vermekte zorlanıyordum ve göğsümde sanki bir sıkışma oldu ve gittikçe fenalaşıyordum. Bana ne olduğunu anlamlandıramıyor, ellerimde de karıncalaşma hissediyordum. Öleceğimi sandım ve kendimi kaybettim sanki. Arkadaşlarım 112 yi arayıp ambulansı çağırmışlar. Hastanede birden kendime geldim ve yapılan muayene ve tetkiklerde sağlığımın gayet iyi olduğu söylendi ve beni Psikiyatri bölümüne sevk ettiler”


İnsanın biyolojik, psikolojik ve toplumsal bir varlık olduğunu biliyoruz. Freud kişiliğin yapısını üç boyuttan ele alır. İd, biyolojik yapımıza, ego psikolojik ve süperego da toplumsal yöne vurgu yapar. İdden gelen istekler kişide gerilim yaratır.İd haz ilkesiyle doyum sağlar ve rahatlar. Ancak, süperego; idin cinsellik ve saldırganlık dürtülerini belli koşullarda, ahlaki amaçlar ışığında, kusursuz olmaya çalışıp durur. Bu yüzden de ide ve egoya karşı çıkarak istediği düzene yöneltme eğilimindedir.


Dolayısıyla ego gerçeklik ilkesine göre hareket edererek id ve süperego arasındaki çatışmayı dengelemeye çalışır. Anksiyeteyi azaltmak için ego bir takım savunma mekanizmalarını kullanır. Bu savunma mekanizmalarını organizmanın psikolojik bütünlüğünü ve dengesini korumayı amaçlar.

Ego, anksiyete karşısında; bastırma, inkar, yansıtma, neden bulma, yadsıma, ödünleme, yüceltme, özdeşleşme, içselleştirme, yön değiştirme, duygudaşlık, boyun eğme, yapma-bozma, duygusal soyutlama, karşıt tepki oluşturma,dönüşme, somatizasyon gibi savunma mekanizmalarını kullanır.

Bu savunma mekanizmalarını eğer ki zorlanmalı durumlarla baş edebilmek için başlıca araç durumuna gelir ve uyum sağlamasını engelleyecek oranda abartılırsa sağlıksız bir nitelik kazanırlar.Böyle bir durumda nevrotik savunma mekanizmaları söz konusu olur.


Bir insan çevresindeki olayları sürekli yanlış algılamakta ise çoğu kişinin olağan karşıladığı durumlarda kaygıya kapılıyorsa, sorunlarını çözmek için çaba göstereceği yerde onları görmezden geliyorsa davranışları nevrotik olarak nitelendirilir.İlginç olan çoğu kez böyle bir kişinin kendisinin de davranışının mantık dışı ve uyumsuz olduğunun farkında olmasıdır.


Nevrotik davranışlar, yerleşmiş bir kısır döngünün ürünüdür. Bu döngü içerisinde sürüklenen insan, yetersizlik ve eksiklik duyguları içerisindedir. İnsan, günlük ve olağan sorunları ürkütücü bulduğundan sık sık anksiyeteye kapılır. Ve zorlantılardan kaçınmak için de savunma mekanizmalarını sık sık kullanmaya başlar.Tehlikeye karşı aşırı duyarlılık kişiyi sürekli olarak diğer insanlardan destek aramaya yöneltir. Özellikle panik atakta, dönüşme (Conversion) nevrotik savunma mekanizmasına sık başvurulur.

Eylül ün yaşadığı panik atağında da beklenmedik bir anda gelişen, endişeli halin kontrol edilememesi, bedende hissedilen tepkilerin kişinin kendinden kopma duyumu ile ölüm korkusu gibi düşüncelerin hızlı bir şekilde bastırması neticesinde hastaneye kaldırılması ve muayene ve tetkiklerde biyolojik sağlık sorunu yaşamadığı anlaşılmış ve hasta psikiyatri bölümüne tedavi için yönlendirilmiştir.


Eylül yaşadığı panik atağın nedenleri konusunda psikolojik destek alınca, farkındalık kazanmış ve psikoterapi almaya karar vermiştir. Bilişsel davranışçı terapi seanslarına düzenli giden Eylül, yaşadığı durumu hayatına engel olmaması için gereken başetme yöntemleri öğrenmiş, uygulamıştır.


Farmakolojik tedavi desteği gerekebileceği gibi farklı kuram odaklı psikoterapilerde elbetteki panik atak ve panik bozuklukta yararlanmak mümkündür. Bu nedenle psikyatristlere öncelikle başvurmak gerekmektedir.



“Şiiittt şiiitttt sakin ol, sinirlerine hakim ol” Sertab Erener’in şarkısıyla konuya nokta diyelim.



Evet sevgili takipçilerim, sevgili arkadaşım Fatma Lap'ın eğlenceli ve bilgilendirici bu yazısıyla panik atak üzerine doğru bilgileri size aktardığımı düşünüyorum. Bu konuda sizlere yardımcı olabilmenin mutluluğuyla yeni konularda görüşmek üzere...Hoşçakalın....


 
 
 

Comments


bottom of page